
İlk golümüzü atana kadar çok silik bir futbol oynadık ama ne olduysa 75. dakikadan sonra oldu. Arda'nın golünden sonra bir güç, bütün dengeleri değiştirdi. Çekleri kendi sahalarına hapsettik. Dünyanın en iyi kalecilerinden olan ve maç öncesi "Abi bu adama gol atılmaz" dediğim Cech, ikinci golü bize hediye etti. "Oh be, penaltılara kaldık, bakarsın yeneriz ya" diye düşünürken, uzaklardan Nihat, Cech'i bir kez daha avladı. O dakikadan sonrasını pek hatırlamıyorum ama kendimi "Dört, dört, dört" diye bağırırken buldum birden. Son dakikalarda Volkan, o çok gereksiz hareketi yapıp oyun dışı kaldı ve zaten yeterince tavan yapan heyecanı daha da artırdı. Tuncay'ı kaleci formasıyla görüp daha da eğlendim. Hakem son düdüğü çaldığında bir mucize gerçekleşmişti ve biz çeyrek finaldeydik.
Bence maçın yıldızı, 2 gol atan Nihat ve sakatlığına rağmen sahada basmadık yer bırakmayan Servet'ti. Servet, oynadığı 3 maçta da sonuna kadar mücadele etti ve takımın bu başarısında en büyük paya sahip oldu. Arda, Portekiz maçında da oynamış olsaydı, o maç belki de daha farklı sonuçlanacaktı. Turnuvadaki diğer 15 takımın teknik direktörleri maçlar boyunca sakince yerlerinde oyunu takip edip, yeri geldiğinde futbolculara taktik verirken; Fatih Terim'in neden 90 dakika boyunca bağırdığını anlayamadım. Maç boyunca ve maç sonrası yaptığı ilginç jest ve mimikler, o kendinden emin tavırlar, verdiği beyanatlar, bana pek samimi gelmiyor. Biraz daha sakin olsa, daha sevimli görüneceğini düşünüyorum.
Artık çeyrek finaldeyiz ve milli takımımızı en az bir maç daha izleyeceğiz. Yukarıda da belirttiğim gibi, umarım kendimize güveniriz ve güzel bir futbol oynarız. Tüm Türkiye'ye bu akşamki gibi heyecanlı bir 90 dakika yaşatmanız dileğiyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder