23 Şubat 2008 Cumartesi

Lost: Eggtown

Lost 4. sezon 4 . bölüm için spoiler içerir!

Öncelikle bkz. http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?id=12657216. 4. bölüm, bence sezonun şu ana kadarki en sakin, ama en heyecanlı bölümüydü. Bu bölümde çok fazla soru işareti yoktu. İlk başta Kate ve Aaron meselesinden başlayalım. İtiraf edelim, bu bölümün son saniyesi itibariyle hepimiz ters köşe olduk. O çocuğun Aaron olabileceği aklımın ucundan bile geçmemişti. Kate, ya gerçekten bildiğimiz Aaron'ı evlatlık edindi (en kuvvetli ihtimal bu), ya da Sawyer'dan olan çocuğuna Aaron adını verdi (pek zannetmiyorum). Sawyer'dan olan çocuğu dedim ama eğer Kate gerçekten adada hamile kaldıysa ve Aaron da Kate'den doğduysa, Aaron'ın babasının Sawyer değil, Jack olabileceğini düşünüyorum. Zira Kate, bölüm boyunca hamilelik muhabbeti yapınca, nedense ben Kate'in Jack'den hamile kaldığını düşünmüştüm. Aaron'ın, Claire'in çocuğu olduğunu varsayarsak, Claire'in adada ölmüş olabileceği tahminine varabiliriz. Aksi takdirde Claire, çocuğunu kesinlikle başkasına vermez. Ancak yukarıdaki linkte de yazdığı gibi Claire, adaya düşmeden önce çocuğunu Los Angeles'lı bir aileye vereceğini medyumdan öğrenmişti. Bunun için de Claire'in, çocuğu istemeden de olsa Kate'e vermiş olabileceği ihtimali var. Aaron'ın da adadan kurtulduğunu öğrendik ama Oceanic 6 içinde olduğunu sanmıyorum. Yani hala kurtulan iki kişi belli değil. Sun ve Jin olması muhtemel. Bu arada, 3. bölüm yorumlarımda belirttiğim, 3. sezon finalinde Kate'in "Beni bekliyor." dediği kişi, Benjamin değil, Aaron'muş. Yani bu teorim de tutmadı, oysa çok ümitliydim. Bu bölümde başka bir şey de öğrendik: Adadan 8 kişi kurtulmaya çalışıyor ama 2 kişi ölüyor. Bu iki kişiden biri Claire olabilir. Bir başka soru işareti de, acaba Jack, Aaron görmeye neden gitmek istemiyor? Bildiğimiz gibi Claire, Jack'in üvey kardeşi, dolayısıyla Aaron da yeğeni oluyor. Acaba Claire'a karşı bir pişmanlık duyduğu için mi; yoksa Aaron, daha önce küçük bir ihtimal olarak belirttiğim üzere, Kate ve Sawyer'ın çocuğu mu? Ama öyle olsaydı Kate, Jack'e çocuğu görmesi için o kadar baskı yapmazdı tabi ki. Belki de söylediğim gibi, gerçekten Kate ve Jack'in çocuğu da olabilir. Adaya dönecek olursak, Miles, Benjamin'den 3.2 milyon dolar istiyor. Neden 3.2 milyon dolar istediğini, Benjamin de anlamıyor. Yukarıda verdiğim linkteki yorum bana da mantıklı geldi: Miles, Benjamin'in ajanı ve aralarında şifreli konuşuyorlar. Paradan bahsetmişken, Kate, adadan kurtulduktan sonra o kadar parayı nereden buldu? Müthiş bir evi, hizmetçisi falan var. Bu durumda insan düşünüyor: Acaba adada bir para kaynağı mı var? Ya da, Kate de, Sayid gibi, Benjamin için mi çalışıyor? Bu bölümde ayrıntı olarak verilmesine rağmen, ileriki bölümlerde içinden bir şey çıkacağını düşündüğüm konu ise, Daniel Faraday'in hafıza kaybı. Acaba hafızasındaki bu eksiklik, adaya inince mi meydana geldi; yoksa adanın gücünün, bu eksikliği yok edeceğini düşündüğü için mi adaya geldi? Başka bir küçük ayrıntıda ise, Sun ve Jin'in Amerika üzerinde konuştuklarını görüyoruz. Bu konuyu da devam ettireceklerdir umarım. Hatta Sun ve Jin'in Oceanic 6 içinde olabileceği, kuvvetle muhtemel bir teori. Yine çok güzel bir bölüm izledik, yine hiçbir cevap alamadık.

21 Şubat 2008 Perşembe

Lost: The Economist

Lost 4. sezon 3 . bölüm için spoiler içerir!

N'aptın Sayid? O adamla ne işin var senin? Sen gönül adamısın Sayid. Ne o briyantinli, smokinli, komprador uşağı kiralık katil halleri öyle? Yakışıyor mu sana? Nerede o eski "My name is Sayid Jarrah. I'm a torturer." dönemlerin, nerede şimdiki "I'm a head hunter." triplerin. Çıkar o smokini, sıfır kol, siyah atlete geri dön. Bu mesaj da benim kafayı yediğimin işaretidir. Bitsin bu Lost ya. Yarın senaristler çıkıp da, "Lost'u bitiriyoruz burada. Sonunu da söylemeyeceğiz. Beynimizi ütülediniz saçma sapan teorilerle. Lost, most yok size." derlerse, vallahi de sevinirim. Bu kadar soru işaretini kaldıramıyorum. Bir de 31 dakikalık zaman kayması olayı çıktı şimdi. Sawyer'la, Kate de aynı odada kaldı. Ama Sawyer'a da yazık ya. Doğru söylüyor adam. "Buradan niye gideyim ki? Bekleyenim yok benim." diyerek Kate'e bir mesaj vermeye çalıştı ama pek sallamadı Kate. Hele Hurley'e ne demeli? Herkesten beklerdim de, Hurley'den beklemezdim bu üçkağıtçılığı. Ama Sayid'in de, Charlotte'u almak için Locke'la pazarlık yaparkenki bakışlarını hiç beğenmedim. Gizli bir pazarlık yapıp, Jack'in kuyusunu kazıyor gibi geldi bana. Ne istiyorsunuz bu Jack garibanından ya? Faraday çok komik, Charlotte çok güzel. Miles da ölsün orada. Şimdi bu 3. sezon finalinde, Jack'le Kate, flashforward sahnesinde konuşurlarken, Kate; "Gitmeliyim. Beni bekliyor." demişti ya. İşte o "Beni bekliyor." dediği adam, Benjamin değilse, ben de adımı değiştiririm. Bu seferki teorimden umutluyum ve bu doğru çıkacak gibi. Benjamin'in, Sayid'in arkadaşlarından ne istediği de bölümün en büyük soru işareti. Ha, bir de şu var: Oceanic 6 kim? Yani adadan kurtulan 6 kişi kim olacak? Kate, Jack, Hurley, Sayid, şu ana kadar öğrendiklerimiz. Benjamin ve Desmond da kurtuluyor ama onlar zaten uçakta değillerdi, onun için bu 6 kişinin içine giremezler. Yani 2 kişi daha kurtuluyor adadan. Hadi bakalım...

6 Şubat 2008 Çarşamba

Ulak


Çağan Irmak yine yapmış yapacağını. Tipik bir Çağan Irmak hikayesi ve filmi... 'Ulak'ta, 'Babam ve Oğlum'dakine benzer direkt mesajlar yok. Çağan Irmak bu kez seyirciyi daha fazla yormak ve düşündürmek istemiş belli. Filmin bir ana konusunu bulamadım ben. Okuduğum hiçbir yorumda da böyle bir konudan sözedilmiyor. Tamam, tanıtım metinlerinde Hekim Zekeriya'nın köy köy dolaşıp, çocuklara Ulak İbrahim'in masalını anlattığı yazıyor ama benim kastettiğim konu bu değil. Yani bir üst metin yok filmde. Buna karşılık bir çok alt metne sahip.
Çetin Tekindor'un canlandırdığı Hekim Zekeriya, bir gezgin. Köy köy geziyor ve çocuklara, kendi uydurduğu, biraz dramatik ve bol miktarda da psikolojik ve hatta çocuklar için epey bir fantastik öğeler barındıran, Ulak İbrahim'in masalını anlatıyor. Son gittiği köyde, bu görevini yerine getirmek biraz güç oluyor, çünkü o köyde, masaldaki kötü insanlara benzeyen köylüler bol miktarda bulunuyor. Ancak Zekeriya yılmıyor ve masalını tamamlıyor. Hem de müthiş bir sonla.
Çağan Irmak, filmi yazarken, belli ki bir çok filmden ve efsaneden etkilenmiş. Filmin o masalsı anlatımı ve çocuklar üzerinden hikayeyi anlatma biçimi bana, 'Pan's Labyrinth'i anımsattı. Düzeni bozulmuş köy imajı ise, Shyamalan'ın 'The Village'ı ile benzerlikler gösteriyor. Filmin sonuna doğru gerçekleşen katastrofik durum ise, 'Sodom ve Gomorre' efsanesiyle birebir örtüşüyor, zira bu efsanedeki kavmin kurtarıcısıyla -ki bu iki şehir kurtulmamış ve yokolmuştur-, filmdeki kurtarıcının adları bile aynı: İbrahim. İbrahim'in yazdığı kitap da, şüphesiz bir kurtuluş kitabı. Yani bir kutsal kitap. Kitabı çoğaltmaya gelen arkadaşlarına da, 'havari' diyebiliriz. Muhakkak daha birçok yerden esinlenilmiştir ancak bunların hepsini birleştirip, etkileyici bir masal haline getirmek için de mutlaka bir Çağan Irmak dehası gerekiyor.
Daha önce de bahsettiğim gibi filmde çok fazla fantastik ve psikolojik öğeler mevcut. Havarilerin hayaletleri, cüzzamlı köy, birkaç yerde karşımıza çıkan nur, kimilerine korkutucu bile gelebilir. Bu tür bilinçaltı ve gerçek üstü öğelerle bezeli, başka bir Çağan Irmak yapıtı olan 'Kabuslar Evi'ni izlemiş ve çok beğenmiş biri olarak, bu adamın nasıl bir düşsel dünyaya sahip olduğunu çok merak ediyorum.
Filmin oyuncuları, Çağan Irmak'ın kadrolu oyuncuları diyebileceğimiz isimler: Çetin Tekindor, Şerif Sezer, Hümeyra, Yetkin Dikinciler, Ümit Çırak ve Mahmut Gökgöz'ü Irmak'ın hemen hemen her filminde görüyoruz. Bu isimlerin arasına Kaya Akkaya, Feride Çetin ve Melis Birkan da katılıyor. Oyuncular içinde sadece Hümeyra'nın oyunculuğunu beğenmedim. Belki de çok düz bir oyunculuk sergilediğinden dolayıdır. Babam ve Oğlum'da, Kabuslar Evi: Son Dans'ta ve hatta bir komedi dizisi olan Avrupa Yakası'ndaki oyunculuğuyla, bu filmdeki oyunculuğu arasında bir fark göremedim. Çetin Tekindor'un o karizmatik sesi bile, izleyiciyi etkilemeye yeter. Hümeyra gibi Şerif Sezer'in de filme, oyunculuk alanında çok fazla katkısı olmamış bence. Yine bildiğimiz Şerif Sezer. Ancak diğer genç oyuncular kusursuza yakın bir performans yakalamışlar. Filmdeki çocuk oyunculara da ayrıca değinmek istiyorum. Hepsi de çok başarılı ve etkileyiciler. Özellikle, babasından devamlı şiddet gören, hiçbir arkadaşı olmayan, tüm günü dağlarda koyunları otlatmaktan ibaret olan Ferhat'ın, gizlice dinlediği masaldan sonra yaşadığı değişim görülmeye değer.
Mekanı ve zamanı belli olmayan filmde, ısrarla üzerinde durulan "Günahı işleyen kadar, onu bilip de susan da, bir o kadar suçludur." vurgusu, her insanın kötülükleri değiştirmek için yapabileceği bir şeyler olduğunu anlatıyor. Ancak bu kötülükleri değiştirmek için bir kurtarıcı, yani bir ulak beklemek de, bu düşünceyle bir tezat oluşturuyor. Bu tezatı da şöyle açıklayabilirim: Kötülüklere karşı hiçbir şey yapmayıp, bir nevi kötülüğe iştirak eden kişiler, kötü bir şekilde cezalandırılırken; kötülüğe direnen ve onunla savaşan kişiler de felaketten kurtuluyor. Bana göre ulak, bu bağlamda, bir kurtarıcı değil, kendi çabalarıyla kötülüklerden arınıp, kurtulmuş insanlara bir hediye, bir lütuf olarak geliyor.
Ben filmi beğendim ve çok etkilendim. Çağan Irmak'a olan hayranlığımın, bu beğenide payı vardır muhakkak. Ama sonuçta farklı ve gişe açısından da çok riskli bir film bu. Sadece bunun için bile Çağan Irmak ve Avşar Film'i tebrik etmek gerekir. Yani para kazanmak için, 'Babam ve Oğlum' tarzı, her zaman iş yapabilecek bir film de yapılabilirdi. Çağan Irmak, istediği işi, istediği gibi yapıyor ve Türk sinemasının en önemli isimlerinden biri olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Son olarak da şunu söylüyorum: Keşke gerçekten de ulak gelse ve herkesi kötülüklerinden arındırsa.