... hani şimdi bize cumaları, pazarları çiçekli bahçeler vardır
yalnız cumaları, yalnız pazarları
hani şimdi biz bir peri masalı dinler gibi seyrederiz ışıklı caddelerde mağazaları
hani bunlar 77 katlı yekpare camdan mağazalardır
hani şimdi biz haykırırız
cevap, açılır kara kaplı bir kitap
zindan, kayış kapar kolumuzu
kırılan kemik, kan
hani şimdi bizim soframıza haftada bir et gelir
ve çocuklarımız işten eve sapsarı iskelet gelir
hani şimdi biz inanın güzel günler göreceğiz çocuklar
güneşli günler göreceğiz
motorları maviliklere süreceğiz çocuklar
ışıklı maviliklere süreceğiz ...
16 Haziran 2008 Pazartesi
15 Haziran 2008 Pazar
Nasıl Ya!

İlk golümüzü atana kadar çok silik bir futbol oynadık ama ne olduysa 75. dakikadan sonra oldu. Arda'nın golünden sonra bir güç, bütün dengeleri değiştirdi. Çekleri kendi sahalarına hapsettik. Dünyanın en iyi kalecilerinden olan ve maç öncesi "Abi bu adama gol atılmaz" dediğim Cech, ikinci golü bize hediye etti. "Oh be, penaltılara kaldık, bakarsın yeneriz ya" diye düşünürken, uzaklardan Nihat, Cech'i bir kez daha avladı. O dakikadan sonrasını pek hatırlamıyorum ama kendimi "Dört, dört, dört" diye bağırırken buldum birden. Son dakikalarda Volkan, o çok gereksiz hareketi yapıp oyun dışı kaldı ve zaten yeterince tavan yapan heyecanı daha da artırdı. Tuncay'ı kaleci formasıyla görüp daha da eğlendim. Hakem son düdüğü çaldığında bir mucize gerçekleşmişti ve biz çeyrek finaldeydik.
Bence maçın yıldızı, 2 gol atan Nihat ve sakatlığına rağmen sahada basmadık yer bırakmayan Servet'ti. Servet, oynadığı 3 maçta da sonuna kadar mücadele etti ve takımın bu başarısında en büyük paya sahip oldu. Arda, Portekiz maçında da oynamış olsaydı, o maç belki de daha farklı sonuçlanacaktı. Turnuvadaki diğer 15 takımın teknik direktörleri maçlar boyunca sakince yerlerinde oyunu takip edip, yeri geldiğinde futbolculara taktik verirken; Fatih Terim'in neden 90 dakika boyunca bağırdığını anlayamadım. Maç boyunca ve maç sonrası yaptığı ilginç jest ve mimikler, o kendinden emin tavırlar, verdiği beyanatlar, bana pek samimi gelmiyor. Biraz daha sakin olsa, daha sevimli görüneceğini düşünüyorum.
Artık çeyrek finaldeyiz ve milli takımımızı en az bir maç daha izleyeceğiz. Yukarıda da belirttiğim gibi, umarım kendimize güveniriz ve güzel bir futbol oynarız. Tüm Türkiye'ye bu akşamki gibi heyecanlı bir 90 dakika yaşatmanız dileğiyle...
11 Haziran 2008 Çarşamba
Adeta Aşka Hipnozum

İyi bir müzik dinleyicisi olduğumu düşünüyorum, ayrıca elektronik müziği de çok severim. Hande Yener'in bu albümü, daha ilk dinlememde beni yakaladı. Bu yüzden başarılı bir albüm diyebilirim. Her albümde olduğu gibi, bu albümde de şarkı sözlerinin büyük çoğunluğu Hande Yener'e, müziği Erol Temizel'e ait. 2 şarkıyı da Harun Tekin yazmış. Sanat yönetmeni de Kenan Doğulu. Albüm fotoğrafları bile çok farklı. Bu fotoğrafta Hande Yener, Terminator filminden fırlamış gibi. Bu fotoğraf ise albümün genelini özetler nitelikte. Albümün en iyi parçaları 'Hipnoz', 'Pinokyo' ve 'Sanma'. Çıkış parçası 'Hipnoz' radyolarda ve müzik kanallarında bıktırıncaya kadar çalınıyor zaten, oradan da dinleyebilirsiniz.
10 Haziran 2008 Salı
İlk Maçların Ardından
.jpg)
B grubunda Almanya, kupanın diğer bir favorisi. Ballack, Klose ve Podolski üçlüsü daha çok canlar yakar. Almanya'nın final oynayacağını düşünüyorum. Polonya'nın birşeyler yapacağını zannetmiyorum. Ancak Hırvatistan-Polonya maçı, grup ikincisini belirleyecek gibi görünüyor. Hırvatistan, sevdiğim takımlardan biri. İyi futbolcuları var ve bence gruptan çıkarlar. Avusturya herkes gibi, beni de çok şaşırttı. Ev sahibi kontenjanından kupada yer aldı ama ilk maçta oynadığı futbolla, herkesi kendine hayran bıraktı. Hırvatistan maçında en az beraberliği haketmişlerdi ama yine tecrübe kazandı. Martin Harnik ve Ümit Korkmaz, şampiyonanın yıldız adaylarından. Ancak Avusturya'nın daha fazla sürpriz yapacağını sanmıyorum.
C grubu tam bir ölüm grubu. İlk maçlar sonucu Hollanda, grup liderliğini kaptırmaz gibi görünüyor. Euro '96'dan beri takip ettiğim ve sempati beslediğim bir takım Hollanda. Portakal rengi formaları, coşkulu taraftarları, güzel futbollarıyla katıldıkları her turnuvada şampiyon olmalarını istemişimdir. Ama nedense bir Almanya, İtalya, İspanya ya da İngiltere gibi 'Avrupa devi' ünvanını kazanamamıştır hala. Bu kez finale çıkıp, kupayı almalarını istiyorum ama içimden bir ses 'Yine olmayacak' diyor. Umarım içimdeki o ses yanılır da Hollanda kupayı alır. İtalya ilk maçta sert bir tokat yedi. 3 farklı yenilgiyi hiç beklemiyorlardı eminim. Artık Fransa'yı mutlaka yenmek zorundalar ama Fransa da ilk maçta puan kaybettiği için, bu pek de kolay olmayacağa benziyor. Fransa'nın Romanya karşısındaki tutuk futboluna çok şaşırdım. Turnuvada izlemekten en çok hoşlanığım futbolcu olan Ribery bile kendini gösteremedi bu maçta. Bu şartlarda İtalya-Fransa maçı, kıran kırana geçeceğe benziyor. Bu grupta Romanya'yı da yabana atmamak lazım. Belki yıldız oyuncuları yok ama oturmuş bir sistemleri var ve bu da futbolda başarı için gerekli olan en büyük etkenlerden biri. Özetle C grubunda nasıl bir tablo oluşacağı, son maçlar oynanana kadar belli olmayacak.
D grubunda İspanya tartışmasız favori. Rusya'yı ezdi geçti ve o da kupanın başka bir favorisi. Villa da attığı üç golle, gol krallığının en büyük adayı haline geldi. Rusya'nın bu grupta bir varlık göstereceğini düşünmüyorum. Grup sonuncusu olarak tamamlarlar turnuvayı. Ben yazıyı yazdığım sırada İsveç-Yunanistan maçının ikinci yarısı golsüz beraberlikle devam ediyordu. İki takım da kontrataktan gol atabilir ama umarım golü atan taraf İsveç olur. Zira Yunanistan'a geçen Avrupa şampiyonluklarından beri bir antipatim var. O iğrenç futbolları bu maçta da devam ediyor. Defansa koy 4 tane uzun boylu adamı, dakikalarca topu kendi yarı sahanda çevir ve rakip takımı üstüne çekmeye çalış, katı bir defans yapıp seyir zevkini katlet, kontrataktan ya da serbest vuruştan bir gol bulursan da iyi olur işte. Bunların oynadığı futbol 20 yıl öncesinde kaldı. Bu oyun sonrası kazanılan bir şampiyonluğun, benim gözümde hiçbir değeri yoktur. O kadar yürekten istemişim ki, İbrahimoviç müthiş bir vuruşla İsveç'i öne geçirdi. Umarım kalan iki maçta da yenilirler ve ağızlarının payını alıp dönerler evlerine.
Sonuç olarak, kupanın en büyük favorileri Portekiz, Almanya, Hollanda ve İspanya. Bunların haricinde bir takım finale çıkarsa açıkçası sürpriz olur. Türkiye maçlarını da zevkle izlemek isterdim ama ne yazık ki sinirlenmekten başka birşey hissedemiyorum. Bir an önce toparlanıp kendi sistemimizi oturtmamız lazım. Bu iş de 2-3 günde yapılacak şey olmadığı için, en erken başarının bir dahaki Avrupa şampiyonasında gelebileceğini düşünüyorum. Çok ilginç bir şekilde Türk Milli Takımı'na karşı acayip bir antipati oluştu bende. Peşpeşe alınan başarısız sonuçlar, Fatih Terim'in ve futbolcuların aşırı milliyetçi tavırları, bu antipatinin arkasındaki en büyük sebepler. Umarım bir an önce zevk veren bir futbol oynamaya başlar ve futbolun bir memleket meselesi değil, yalnızca bir eğlence olduğunun farkına varırız.
3 Haziran 2008 Salı
Feel Good Vol.1
Kendi hazırlamış olduğum, çoğunlukla indie parçalardan oluşan hoş bir albüm. Umarım beğenirsiniz. Eğer beğenilirse, serinin devamı da gelecek. İyi dinlemeler...
1. Beach House - Darling
2. Regina Spektor - Fidelity
3. Explosions In The Sky - First Breath After Coma
4. Mia - Jimmy
5. Ayşe Hatun Önal - Kalbe Ben
6. Midnight Movies - Lion Song
7. Nina Persson & Nathan Larson - Losing My Religion
8. Ironville - Roses
9. Martha Wainwright - You Cheated Me
10. Santogold - You'll Find A Way
http://rapidshare.com/files/119859918/Feel_Good_Vol_1.rar
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)